BASIN AÇIKLAMASI
Ankara Barosu’nun Diyanet İşleri Başkanlığının Cuma Hutbesi sonrasında yaptığı açıklama üzerine, Avukatlık Kanunu üzerinden Baroların yapısının değiştirilmesi yönünde ve özellikle belirli çevrelerde ve yandaş basın nezdinde bir takım yayınlara başlanmıştır.
Hukuk camiasında ve toplumun geniş bir kesiminde tepkilere neden olan bu yayınlar üzerine gerek Adalet Bakanlığı gerekse Türkiye Barolar Birliği tarafından açıklama yapılarak böyle bir yasa değişikliğinin söz konusu olmadığı açıklanmıştır.
Bu açıklamanın yapılmasının üzerinden 24 saat geçmeden Cumhurbaşkanı telekonferansla yapılan AKP MYK toplantısı öncesinde yaptığı değerlendirmede “Meclis'te başlanmış olan ya da neticelenmeyi bekleyen pek çok düzenleme bulunuyor. Bunlardan biri de barolar ve tabip odaları başta olmak üzere meslek kuruluşlarının seçim usullerinin yeniden belirlenmesiyle ilgili taslaktır. Geçtiğimiz günlerde Ankara Barosu'nun ve aynı zihniyetteki yapıların fütursuz saldırılarına şahit olduk. Sadece bu örnek dahi meslek kuruluşlarının seçim usulüne yönelik düzenlemenin aciliyetini ortaya koymuş, en kısa sürede Meclis'in takdirine sunmalıyız.” şeklinde ifadeler kullanmıştır.
Bütün dünyayı sarsan Covid-19 salgınının insan hayatı ve ekonomik açıdan tehlikesinin devam ettiği bu günlerde; önceliğimizin toplum sağlığı ve ekonomik güvenceler olması gerekirken meslek kuruluşlarının seçim usullerinde ne gibi hukuka aykırı bir yön var ki Cumhurbaşkanı bu usulün acilen değişmesini istemektedir?
Her defasında farklı bir gündemle önümüze konulan bu proje en baştan ifade edelim ki, bir FETÖ projesi olup, gerisi tamamen bir algı operasyonudur. Zira yandaş basındaki eş zamanlı karalama kampanyası tesadüf değildir.
Şu hususun altını önemle çizelim: Barolar, demokratik hukuk sistemlerinde Adalet Bakanlığına bağlanabilecek, emir ve talimatla yönetilecek kuruluşlar değildir. Barolar; dayanağını anayasadan ve evresel hukuk ilkelerinden alan meslek örgütleri olup, sadece demokrasinin, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün sözcülüğünü yaparlar.
Devletimizin kılcal damarlarına kadar sızmış olan silahlı terör örgütü FETÖ aklının ürünü olan ve 2010 yılında yapılan referandumla Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının bertaraf edilmesinden sonra, anlaşılan o ki yargının savunma ayağı da bertaraf edilmek istenmektedir. Yargının kurucu unsurlarından olan savunmanın teslim alınmasını isteyen bu projenin; hangi aklın ve raporların ürünü olduğunu, arkasında kimlerin olduğunu, kimlerin alkışladığını bilmekte ve görmekteyiz.
Ülkemizde, Türkiye Barolar Birliği ve Barolar kadar demokratik, adil ve tam temsil sisteminin uygulandığı ikinci bir seçim sistemi daha yoktur. Zira asıl olan kişiler ve tercihleridir. Baro ve TBB seçimlerinde, en çok oyu alanlar kurullara seçilir. İstediğiniz kişiye, hiçbir grup, liste ve blok sınırlaması olmadan oy verebilirsiniz. İstediğiniz her şekilde oy kullanabilirsiniz. Delege sistemi, yaratılmak istenen algının tam tersine, üye sayısı fazla olan baroların aleyhine, üye sayısı az olan baroların ise lehinedir. Bu durum matematik ile sabittir. Baroların seçim sistemine müdahale ederek gücünü kırmak niyetindeyseniz, o zaman aynı mantığın ürünü olarak 16 milyon nüfuslu İstanbul ile 1,5 milyon nüfuslu Hatay’ın eşit milletvekili sayısı ile temsil edilmesini de savunmak zorundasınız. Böyle bir şey ne kadar akla aykırı ise Baroların seçim sistemine müdahale de o kadar akla aykırıdır.
Buradaki asıl niyet; barolara resmi olarak siyaset, yandaşlık, etnisite, ırk, mezhep, tarikat, cemaat, bölge, eyalet ve bölücülük virüsünü sokmaktır. Bu suretle baroların; kendi içlerinde kavgalı, birinin ak dediğine diğerinin kara, birinin kara dediğine diğerinin ak demesiyle, güçsüz, etkisiz, yetkisiz ve yandaş bir kuruluş haline dönüştürülerek yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının tamamen yok edilmesi istenmektedir.
Nisbi temsil adı altında, kişilerin değil, siyasi, etnik, mezhebi vs. grupların önünün açılacağı bu sistemle, Barolar ve TBB ele geçirilmeye çalışılmak istenmektedir.
Ne şimdi avukatların temel ihtiyacı değişti ne de bu iktidar döneminde ne de öncesinde avukatların herhangi bir kazanımı gerçekleşti. Gelinen noktada avukatlar ekonomik olarak bir yok oluşa sürüklendi. Avukatlar hep yoksullaştı ve bugüne kadar hiçbir tedbir alınmayarak, avukatların yaptıkları işler tek tek ellerinden alındı. CMK hizmetini dahi angarya ile yürüten avukatlar hep yok sayıldı. Ancak avukatlar hiç değişmedi ve aynı hizmetleri yürütmeye devam ettiler. Avukatlara ne verildi ki neyi geri istiyorsunuz?
Değişenler; siyaset algısına göre şekillenen, kendini siyasetin temsilcisi olarak gören, Avukatlık Kanunu’ndaki görev ve yetkilerini unutan ve partizanlaşan, ortak iş gören barolar oldu. Mesele delege meselesi değildir. Mesele büyük/küçük baro meselesi değildir. Mesele baroları teslim almaktır. İyi olan hiçbir düzenlemeye hiçbir baro karşı koymaz. Avukatlık Kanunu’nu düzenleyecek olan ancak ve ancak o mesleğin asıl sahipleri olan avukatlardır. İlla ki Avukatlık Kanunu değiştirilecekse Türkiye Barolar Birliği tarafından 2014 yılında hazırlanan yasa taslağı olduğu gibi duruyor.
Şimdi en yüksek sesle soruyoruz: Türkiye Barolar Birliği bu projenin neresindedir? TBB hangi görüşten yanadır? TBB bu konuda net açıklama yapmalıdır. Türkiye Barolar Birliği bu projede tarafını şimdiden belli etmek zorundadır. Bu konu ‘gelsin bakarız’ mantığıyla geçiştirilecek bir konu değildir. Zira bu konu Türkiye Cumhuriyetinin demokrasi ve hukuk sınavıdır.
Bu sürecin yakın takipçisi olmaya devam edeceğiz. Unutulmasın ki, Türkiye Barolar Birliği sessiz de kalsa, bu düzenlemenin yanında da olsa, bizler 135 bin avukat ve yurttaşlarımızın tamamı için daha demokratik bir Türkiye yaratmak ve insan haklarını korumak için her zaman hukuktan yana olmaya devam devam edeceğiz.
Şu hususun iyi bilinmesini isteriz ki; Barolar öyle istediğinizde konuşacak istemediğinizde susacak kurumlar değildir. Barolar hukukun, hukukun üstünlüğünün, insan haklarının ve demokrasinin yanında her zaman taraftır. Sadece yasadan aldıkları yetkiyle eleştiride bulundular diye seçim Baroların sistemine müdahale etmek yapılabilecek en büyük hatalardan biri olacaktır.
Zaman meslek örgütleriyle kavgalı olmak zamanı değildir. Meslek örgütlerinin fikir ve önerileri doğrultusunda ve toplumsal mutabakatı öne alarak sorunların çözümüne odaklanılmalıdır. Farklı görüşlere de tahammül edilmesi demokrasi ve hukukun bir gereğidir.
Gün kavga ve ayrıştırma zamanı değildir. Türkiye tüm farklılıklarıyla birlikte bir bütündür ve diyoruz ki, gündemimiz Baroların, Tabip Odalarının ve TMMOB’un seçim sistemleri değil, bu zor zamanda meslektaşlarımızın ve yurttaşlarımızın hayatta kalması için alınması gereken tedbirleri almak, sağlığını ve ekonomik durumlarını iyileştirmektir. Gündemimiz yurttaşlarımıza ve meslektaşlarımıza el uzatmak, el birliğiyle sahip çıkmaktır.
Ekonomik sorunların yaşandığı, insanların işyerini kapattığı, gelir elde edemediği, işsizliğin arttığı bir ortamda insanlar yaşam mücadelesi verirken ülkemizin gündemi meslek kuruluşlarının seçim usullerinin yeniden belirlenmesi olmamalıdır.
Çağrımız, herkesin öncelikle sağlık derdinde olduğu, ekonomik sıkıntısını çözmeye çalıştığı bu zor zamanlarda; meslek kuruluşlarının seçim usullerinin yeniden belirlenmesiyle ilgili düşünce ve düzenlemelerin bir daha hiç gelmemek üzere ülke gündemine getirilmemesidir.
Savunma susarsa herkes susar. Savunmasız adalet olmaz!
Yurttaşlarımızın ve meslektaşlarımızın bilgisine saygıyla sunarız.
HATAY BAROSU BAŞKANLIĞI