“10 Aralık 2016 Dünya İnsan Hakları Günü”
“Tüm Hak Kategorilerinde Geriye Gidişi Yaşıyoruz”
İnsanlık tarihinin yaşadığı acıların imbiğinden damıtılan evrensel değerlerin metin haline getirildiği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 68. yıl dönümü olan bu günde yapacağımız ilk değerlendirme; Türkiye’de hak kategorilerinde hiçbir ilerlemenin olmadığı, aksine toptan bir geriye gidişi yaşadığımızdır.
Türkiye’de demokrasinin geliştirilmesi, insan haklarının korunması, hukukun üstünlüğü alanında geriye gidişi yaşıyoruz. Ne yazık ki Türkiye ve Dünya için bu yıl da. insan hakları ve demokrasi açısından durum hiç iç açıcı değil.
İlimizin ve Ülkemizin bulunduğu bölgemizde yaşanan savaş koşulları ve olağanüstü koşullar, insanlığın ortak değerlerinin doğrudan ve toptan ihlaline yol açıyor.
Türkiye; siyasi iktidarın kendine aykırı her unsuru bertaraf ettiği, farklı olana hayat hakkı tanınmayan, ayrımcılığın körüklendiği bir Ülke olmayı hak etmiyor. Türkiye, ne yazık ki artık insanın insan gibi değer gördüğü haklar ve özgürlükler ülkesi değildir. Türkiye giderek herkesin hayatının denetime alındığı, farklı düşünenlerin kendini her türlü baskı ve ötekileştirme uygulamalarıyla karşı karşıya bulduğu bir Ülke halini almıştır.
Yaşam hakkını sağlama ve ihlal edilmeme yönündeki devletin yükümlükleri sürerken ve sadece devletin güvenlik güçleri tarafında gerçekleştirilenleri değil, üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen ve devletin “önleme ve koruma” yükümlülüğünü yerine getirmeyerek neden olduğu ihlaller ortada iken, idam cezasının tekrar gündeme getirilmesinin, konunun siyasal istismar olmak dışında hiçbir karşılığının ve ciddiyetinin bulunmadığını belirtmek isteriz.
İşkence-kötü muamele kategorisinde uzun yıllardır işkence-kötü muamele faillerine uygulanan cezasızlık pratiği hala Türkiye’de önemli bir olgu olarak yerini korumaya devam etmektedir. Türkiye’nin de taraf olduğu BM İşkenceye Karşı Sözleşme’de “hiçbir istisnai durum, ne savaş hali ne de bir savaş tehdidi, dâhili siyasi istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hal, işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez” şeklindeki mutlak işkence yasağına karşın, 2016 yılının ilk 11 ayında 1.622 kişinin sadece gözaltında ve gözaltı yerleri dışında işkence gördüğünü beyan etmiştir.
Düşünce, ifade ve inanç özgürlüğü kategorisinde, farklı olana hayat hakkının tanınmadığı bir kategori halini almıştır. Halen 146 gazeteci tutukludur. 2016 yılında OHAL ile birlikte 5 haber ajansı, 16 televizyon, 24 radyo, 62 gazete, 19 dergi, 29 yayınevi olmak üzere 155 medya kuruluşu ilk KHK ile ve sonraki KHK ile 12 televizyon ve 10 radyo ile birlikte toplamda 177 basın yayın ve medya kuruluşu kapatılmıştır. AİHM’in zorunlu din derslerinin kaldırılması ve Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi ile ilgili kararları yerine getirilmemiş; Alevi, Hıristiyan ve Yahudiler radikal Sünni ve ırkçı grupların tehdit ve nefret söylemlerine maruz kalmışlardır.
Cezaevlerinde de, insan hakları ihlalleri yoğunlaşmıştır. Adalet Bakanlığı verilerine göre; AKP iktidara geldiğinde 59.429 olan tutuklu/hükümlü/hüküm özlü sayısı 2014 yılında 154.179, 2015 yılında 178.089, 1 Kasım 2016 itibariyle toplam 197.297’dir. Çıkarılan örtülü aflara rağmen cezaevlerinde sayı giderek yükselmektedir.
Örgütlenme özgürlüğü kategorisinde de; KHK’lar ile 19 sendikanın kapatılması, 1600 civarında dernek ve vakfın kapatılması örgütlenme özgürlüğünün çok ciddi olarak siyasal iktidarın baskısı altında olduğunu göstermektedir. Onbinlerce eğitim emekçisi sendikal sebeplerle açığa alınmıştır.
Toplantı ve gösteri özgürlüğü açısından da ihlaller ve kısıtlamalar olağanüstü bir şekilde artmıştır. OHAL’in verdiği yetki ile birçok il ve ilçede gösteriler tamamen yasaklanmıştır. Kolluk güçleri barışçıl gösterilerde basınçlı su, plastik mermi kullanarak aşırı/ölçüsüz/orantısız güç ve şiddete başvurmuştur. Güç ve şiddet tüm iktidarların kolayca başvurduğu bir teknik olsa da: eleştiri ve itirazlara iyice tahammülsüzleşen, otoriterleşme dozunu son sınırına vardıran iktidar, polis şiddetini kendi politikalarına karşı çıkan tüm toplumsal kesimlere yönelik olarak her fırsatta kullanmaktan çekinmemiştir.
Kadına karşı şiddet kategorisinde de; devletlerin uyguladıkları şiddet kadar birey, topluluk ya da örgütler tarafından uygulanan şiddetin önüne geçilememiştir. Hem yasalarda hem uygulamada ve yargı pratiğinde eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı hayata geçirilememiştir. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin durdurulması için Ulusal Eylem Planının uygulanarak gerekli yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması gerekmektedir.
Türkiye’de 15 Temmuz darbe süreci ile birlikte bambaşka bir insan hakları karnesi oluşmaya başlamıştır. 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile birlikte tüm Türkiye’de olağanüstü yönetim, olağan bir hale dönüşmüş durumdadır. TBMM işlevsizleştirilmiştir. Darbeler ve darbe teşebbüsleri geçmişle yüzleşememe-hesaplaşamamanın ve dolayısı ile sistemin demokratikleşememesinin bir sonucudur. Darbelere ve darbe teşebbüslerine meşruiyet atfedilemez. Hükümetin, darbelere ve darbe teşebbüsünde bulananlara karşı insan hakları hukukuna uygun olarak idari önlemler alması ve soruşturma makamlarının etkin soruşturma yapması gereklidir. Ancak, KHK ve uygulamalardaki keyfilik, işkence ve kötü muamelenin yanında, hukukun tamamen dışına çıkan uygulamaları kabul edilemez buluyoruz.
İş cinayetleri sona ermeden; sosyal güvenceden yoksun, eğitim ve sağlık hizmetlerinden uzak insanlara, kendisini ve ailesini insan onuruna uygun şekilde yaşatacak gelir olanağı sunmadan; sağlık ve eğitim hizmetleri vermeden; sağlıklı konutlarda yaşamasını; sağlıklı içme suyuna sahip olmasını; kendisi, ailesi, çocukları için, kültürel, sanatsal, sportif etkinlikleri gerçekleştirme olanağı sağlamadan; sayıları 12 milyonun üzerinde olan engellilere insan onuruna uygun uygulama sağlamadan, kadınlara eşit olanak sağlamadan, ayrımcı muameleye tabi tutmadan, çocukları korumadan, haklarına saygı göstermeden, toplumda insan haklarının sağlandığı söylenemez.
PKK, IŞİD gibi etnik ve dinci terör örgütlerinin saldırılarında, katliamlarında yitirdiğimiz binlerce insanımız, güvenlik kuvvetlerimiz. İnsan onur ve şerefine yaraşır, asgari koşulların hazırlandığı, bireyin maddi ve manevi gelişimini sağladığı sosyal devlet anlayışı yerine, sadaka veren anlayışın hakim kılınması. Ülkemizde ve dünyada açlık, yoksulluk içerisinde yaşam mücadelesi veren milyonlarca insan. Bölgesel savaşlardan 3. dünya savaşına yönelebilecek gelişmeler, yine kan, yine gözyaşı, yine ölüm, yine ağlayan analar ve çocuklar.
İnsanın hakları ile insan olduğu gerçeği doğrultusunda; herkesin farklı ama herkesin tüm farklılıklarıyla eşit olduğu, dışlanmadığı, hor görülmediği, baskıya ve ayrımcılığa uğramadığı; özgürlük, eşitlik, adalet ve kardeşlik değerlerinin; insan haklarının özümsendiği bir Dünya ve Türkiye özlemiyle İnsan Hakları Gününü kutlarız.
Saygılarımızla… 10.12.2016
Av. Ekrem DÖNMEZ
HATAY BAROSU BAŞKANI